31 Temmuz 2008 Perşembe

KÖPEK BAKIMI

Köpeğiniz Moralinizin Aynasıdır...


En gergin dönemlerinizde, güzel kızınız ya da yakışıklı oğlunuza hiç dikkat ettiniz mi? Yoksa o da mı gergin, o da mı sizin gibi huzursuz? Peki, içinizin içinize sığmadığı bir günde, o da neşeli kuyruk sallantıları ile ardınız da dolanıyor mu? Büyük ihtimalle böyledir, çünkü köpeğiniz moralinizin aynasıdır!

Kötü bir gün geçirdiniz… İş tam bir kabustu, aksi gibi, yolda gelirken kendini bilmez bir şoför sizi çamurlu su ile yıkadı. Tam her şey bitti, evime, dünyalar tatlısı köpeğime kavuşuyorum dediniz, bu sefer de yatırmayı unuttuğunuz bir fatura yüzünden elektriğinizin kesildiğini gördünüz. Evet, çok kötü bir gün geçirdiniz ve çok sinirlisiniz. Peki, siz evin içerisinde gergin bir şekilde dolanırken, patili dostunuz ne yapıyor? Büyük ihtimalle, sizden uzakta bir köşede kıvrılmış sizi izliyor ya da sürekli etrafınızda dolanarak, size sevgi gösterilerinde bulunuyor, patisi ile sürekli ilginizi çekmeye çalışıyor. Yani, ya bu sinirli anınızda gözünüze görünmekten çekiniyor ya da sizi keyiflendirmek için canla başla çabalıyor. Çünkü ne hissettiğinizi, nasıl bir ruh halinde olduğunuzu çok iyi biliyor. Ve içinde bulunduğunuz ruh haline göre tepkiler vererek, size uyum sağlamaya çalışıyor. Sinirli ve üzgün olduğunuzda o da sinirli ve üzgün, mutlu ve kıpır kıpır olduğunuzda o da neşeli ve oyuncu oluyor. Çünkü hayat sizin için dostlarınız, iş arkadaşlarınız, sevdikleriniz, aileniz ve köpeğinizden oluşurken, siz onun hayatının tamamını oluşturuyor, hayatının merkezinde duruyorsunuz. Ve sadece siz, evet sadece siz onu mutlu ya da mutsuz bir köpek haline getirebilirsiniz. Nasıl mı?

Duyguların kokusu!

Koku alma yeteneği, hemen hemen herkesin bildiği gibi köpeklerin “bir numara” olduğu bir konudur. Değişik duygulara kapıldığımızda, bu duyguların ortaya çıkardığı hormonların kokularını, derimizdeki gözeneklerden dışarı taşıyan feromon molekülleri ise köpeklerimizin hislerimizi “koklayabilmesini” sağlayan etkendir. İnsanların koku almasını sağlayan 2 milyon reseptörün yanında, köpeklerin burnunda 220 milyon reseptör bulunur. Yani, sevindiğinizde ya da kızdığınızda, derinizden feromon ile salgılanan kokuyu, köpeğiniz sizin mutfakta kızaran balığın kokusunu aldığınız kadar rahat alır. Ve buna göre tepki gösterir. Tıpkı başını okşarken, o sevimli “sallanan kuyruk” tepkisini gösterdiği gibi.

Köpeğinizin, sizin hislerinizi anlayabilmesini sağlayan bir diğer özelliği ise güçlü hisleri ve dış dünya ile kurduğu iletişim yöntemleridir. Bizlerin konuşarak iletişim kurduğumuz dış dünyayı, onlar dinleyerek, koklayarak ve görerek anlamaya çabalarlar. Dolayısıyla, sesinizdeki en ufak bir ton değişikliğini ya da hareketlerinizdeki en basit bir sıra dışılığı kolaylıkla algılar, bunun sebebini burunlarının ve hislerinin de desteği ile rahatça anlarlar. Kısacası, tatlı dostlarımızın burnundan, kulaklarından ve yüreklerinden hiçbir şey kaçmaz!

Bana Köpeğini Göster, Sana Ruh Halini Anlatayım!

Köpeğiniz, duygusal olarak ne kadar hassas ise sizin ruh halinizden de o kadar çok etkilenir. Ve genel olarak sahip olduğunuz ruh hali, kısa bir süre sonra onun da ruh hali olacak ve dostunuzun mutluluğu ya da mutsuzluğu sizi yansıtacaktır. Tüm tepkilerinize uygun, eşgüdümlü hareket edecek ve “sizin gibi” olacaktır. Eğer stres altında, sinirli veya kolay sinirlenen bir yapıya sahipseniz, köpeğiniz de tıpkı çok asabi ve kolay sinirlenen bir babanın yanında büyüyen bir çocuğun, “agresif ya da çok ürkek” bir çocuk olması gibi, ya çok sinirli ve saldırgan ya da çok ürkek ve silik bir hayvan olacaktır. Ve tabi ki de çok mutsuz! Bunu, uzun süre kötü muamele, dayak ve ilgisizlikle yaşamak zorunda kalmış köpeklerin, aşırı korkak ya da aşırı saldırgan olmalarından da anlayabiliriz. Ve şöyle deriz; “Bu köpek kötü muamele görmüş olmalı, çünkü çok saldırgan/çok korkak!” Bu, aslında köpek için yapılan bir değerlendirme gibi görünse de köpeğin, daha önce nasıl biri tarafından bakıldığını da rahatlıkla anladığımızın bir kanıtıdır. Eğer, karakter olarak her şeyi fazla kafaya takmayan ve mutlu biriyseniz. Köpeğiniz yine sizi yansıtacak ve böyle bir hayvan olacaktır. Örneğin; köpeğinizin daha önce bir Alman Çoban Köpeği ile kavga ettiğini düşünün. Her gördüğünüz Alman Çoban Köpeğini kavga ettiği köpek sanarak, paniğe kapılır ve gergin hareketler yaparsanız, köpeğiniz kısa bir süre sonra bu ırkın tüm üyelerine saldırmaya başlayacaktır. Ve düşünce sistemi hiç de sizin zannettiğiniz gibi “işte kavga ettiğim köpek” şeklinde değil, “işte sahibimi sinirlendiren, onu ürküten köpek” şeklinde olacaktır. Fakat bu örnekteki gibi bir durumda sakin davranır, panik yapmazsanız, bu tür bir “ırkçılık” köpeğinizde asla gelişmeyecektir. Aynı şey, veteriner ziyaretleri için de geçerlidir, köpeğinizi bu konuda sabırla eğitmek yerine, onun veterinere gösterdiği tepki sonucunda “veterinere gitmeyi” bir angarya olarak görmeye başlarsanız, köpeğiniz de bu şekilde görecektir. Paniğe kapılmak, heyecanla köpeğinizin üzerine atlamak ya da onu veterinere sürüklemek yerine, çeşitli ödüller ve biraz sabırla onu “veterinere gitmenin kötü bir şey olmadığına” inandırırsanız, böyle bir kabusu yaşamazsınız.

Kısacası, aslında köpeğinizin olaylara gösterdiği tepkiler, sizin hiç fark etmeden gösterdiğiniz tepkilerdir ve köpeğiniz sizin psikolojinizi hissederek, size bu konuda uyum sağlamıştır. Küçüklüğünden beri sokak köpeklerinden uzak tutulmuş ve panikle onlardan uzaklaştırılmış bir köpeğin, büyüdüğünde sokak köpeklerine saldırmasının ya da onlardan ürkmesinin sebebi ne olabilir dersiniz?

Onlar Bizi anlıyor, Peki Ya Biz?

İyi bir sahip olmanın en önemli koşullarından bir tanesi de “köpeğinizle birlikte yapacağınız her şeyden zevk almanızdır”. Çünkü hislerinizi çok rahat fark eden dostlarınız, bir işten zevk alıp almadığınızı da kolaylıkla anlayabilir. Ve onunla yaptığınız yürüyüşten, oynadığınız oyundan ya da ona verdiğiniz eğitimden zevk almazsanız, o da almayacaktır. Bu, onun kalbinin kırılmasına, üzülmesine ve mutsuz tavırlarınızın onun suçu olduğunu düşünmesine sebep olur.

Çünkü iş yerinde geçirdiğiniz yorucu bir günü onun anlaması mümkün değildir. Hayatının merkezi olan sahibini bir tek o mutlu eder yine bir tek o üzebilir. İşte o, böyle düşünür.

Onu üzmemek ve özellikle de eğitimlerinizden bir sonuç alabilmek için, onunla yaptığınız her şeyden zevk almaya özen göstermelisiniz. Çünkü zevk almadan verilen bir eğitim, köpeğinizin hiç hoşlanmadan, sadece zorunluluktan yerine getirdiği ve bir kez daha kolay kolay yapamayacağı hareketlerden ibarettir. Yurtdışında, köpek eğitimi konusunda geliştirdiği “Jolly Routine” (Mutlu Çalışma Sistemi) ile oldukça büyük bir üne kavuşan William Campbell, bu eğitim sistemi ile gösterdiği başarı sayesinde, köpeklerin duygularımızı ne kadar iyi hissettiğini kanıtlamış ve bu konuda, slogan niteliğinde bir açıklama yapmıştır: “Eğer biz mutluysak, onlar da mutludur!”

Empatinin Gücü!

Bazı bilim adamlarının aksine, köpeklerin diğer canlıların hislerini algıladıkları düşüncesinin yanında, köpeklerin diğer canlılarla empati kurduğuna inanan uzmanlar da vardır. Bu inanışı savunan uzmanlara göre: köpeğin, “kötü muamele gören ya da azar işiten bir köpeğin yanından hızla uzaklaşması” bu empatinin bir kanıtıdır. İşte, Dr. Nicholas Dodman da bu empatiye ve köpeklerin duyguları sezdiğine inanan uzmanlardan biridir. “Köpekleri korku, kızgınlık ve panik gibi birincil duyguları hissettikleri bilim tarafından kabul gören bir durumdur. Ancak, kıskançlık gibi sofistike ve ikincil duyguları algılayamayacakları düşünülür. Oysa köpeklerin bunları hissedebilmesi, hatta diğer canlılarla empati kurabilmeleri mümkündür. Bunu bilimsel olarak kanıtlamak neredeyse imkansız ama ben, köpeklerin duyuları algılayabilen ve kabaca planlar yapmanın ötesinde olan, yüksek varlıklar olduğunu düşünüyorum” diyen Dodman, köpeklerin daha derin hisleri de anlayabileceklerini savunan fikirlerini bir örnekle açıklıyor; “Eve geldiğinde, eşyaları yaramaz köpeği tarafından parçalanmış kişiler, köpeklerini genellikle saklanırken ya da ürkek bir şekilde, yavaş yavaş kendilerine sokulurken bulurlar. Bilim adamları, bunu daha önce böyle bir olay yüzünden ceza almış köpeğin tavrı olarak kabul eder. Ancak, bu yüzden ceza almamış köpekler de aynı hareketleri sergiler. Bu, eşyaları dağıtmış ya da dağıtmış olmanın verdiği bir suçluluk duygusu değil, köpeğin sahibinin tavır ve ses tonundan, kendisine karşı duyduğu hayal kırıklığını algılaması sonucu oluşan suçluluk duygusudur. Boncuk boncuk bakan gözler ise sahibinden dilenen özürdür. Eğer, köpeğin üzgün ve pişman olduğunu gösteren o ifadesini kabul edersek, sahibinin kendisine karşı duyduğu hayal kırıklığını algıladığını da kabul etmiş oluruz.”

Mutluluk Kaynağı…

Köpeklerimizle aramızdaki duygusal iletişim, sadece onların bizim hislerimizi sezmesiyle sınırlı değildir. Onları etkilediğimiz kadar, onlar da biz etkiler. Küçücük ve buruşuk bir patili bebişin boncuk boncuk bakan gözleri karşısında, kim kendini coşkulu ve mutlu hissetmez ki?

Illinois Üniversitesi Veterinerlik Fakültesi araştırma uzmanlarından Theresa A. Fuess de böyle düşünenlerden. “Amerika’da milyonlarca insan depresyon, alkolizm, hamilelik, hastalık ya da daha farklı sebeplerden hayatla olan bağlarını koparıyor. Araştırmalarımız gösteriyor ki, davranış problemleri olan hastaların %40’ı evcil bir dostun kendilerine arkadaşlık etmesini istiyor. Hayvanlar, özellikle de zor koşullardaki insanların psikolojik olarak daha güçlü olmalarını sağlıyor. Verdikleri koşulsuz sevgi ve dostlukla kişilerin oyalanmasını sağlıyor, sorumluluk almasını sağlayan beklentileri ile morallerini düzeltiyor, kan basınçlarını düzenliyor, hayatla aralarında bir bağ kurulmasını sağlıyor ve streslerini alıyor” diyen Fuess, bu tür hastaların hayvan sahibi olduktan sonra, doktor ziyaretlerinin de azaldığını sözlerine ekliyor.

İrem LEVENT/Zoolistan/Eylül 2005

Hiç yorum yok: